Aşk mı dediniz! Aşk kaybın bilincidir…
Aşk… Üzerine şiirler yazıldı, şarkılar bestelendi, romanlar kaleme alındı. Hepimiz az çok bir tanım yaparız aşk için: tutku deriz, heyecan deriz, bağlanmak deriz. Ama tüm bunların ardında, derinlerde bir yerde yatan o temel duyguyu konuşmak nedense kimsenin işine gelmez: kaybetme bilinci.
Evet, aşk dediğiniz şey aslında bir yokluk korkusunun, bir yitirme ihtimalinin etrafında şekillenir. Varlığına duyulan hayranlık kadar, yokluğuna duyulan korku büyütür aşkı. Birini sevdiğinizde, onun sizin için ne kadar değerli olduğunu anlamaya başlarsınız. Ve bu anlama hali, beraberinde bir korku getirir: ya giderse? ya kaybedersem?
Aşk bu yüzden sadece bir yakınlık değil, aynı zamanda bir kırılganlık durumudur. Sevdiğiniz kişiyle geçirdiğiniz her an, onun bir gün olmayabileceği ihtimalinin gölgesindedir. Bu da aşkı hem çok güçlü, hem de çok savunmasız yapar. Aşk, bir yanda sonsuzluk düşüyken, öte yanda geçiciliğin fısıltısıdır.
Bu yüzden bazıları aşkı bir “yaralanma sanatı” olarak görür. Çünkü gerçek aşk, egoyu yıkar. Kontrol ilüzyonunu paramparça eder. Aşkın özünde bir teslimiyet vardır — hem karşınızdakine hem de olasılıklara. Sevmenin anlamı, aynı zamanda kaybetmeyi göze alabilmektir. Aşk cesaret ister.
“Aşk mı dediniz?” diye sorduğunuzda, kulağa ilk başta romantik bir çağrışım gibi gelir. Oysa biraz daha derin bakarsanız, aşkın aslında bir bilinç hali olduğunu görürsünüz: kaybı bilerek sevmek, yokluğu hissederek varlığa sarılmak.
Ve belki de bu yüzden en büyük aşklar, kayıplardan doğar. Gidenin ardından fark edilen, geç kalınmış sevgiler, tutulamamış eller, söylenememiş sözler…
Aşk, geçmişin içinden size dönüp bakan bir yüz gibidir. “Bak, buradaydım” der. “Ve sen bir an bile sonsuz süreceğini sanmıştın.”
Bu yüzden aşk, zamanın durduğu değil, en çok hissettirildiği andır. Aşk’sızlıktan ölüyor insan bu bakımdan.
Aşk, kaybın bilincidir!
Ücretsiz Ön Görüşme
Yorumlar
Yorum Gönder