AKLINDAN GEÇENLER KALBİNE SIĞMIYOR

AKLINDAN GEÇENLER KALBİNE SIĞMIYOR | Terapist Ali Bayguen

Bazen öyle anlar olur ki, kafanın içi bir meydan savaşı gibi… Düşünceler birbirine çarpar, çatışır, yarışır. Birini susturursun, diğeri bağırmaya başlar. O kadar çok şey geçer ki aklından, hangisine kulak vereceğini bilemezsin. Ama işin garibi; o düşünceler, kalbine uğrayamıyor bile. Çünkü kalbinin kapısı tıklım tıklım dolu.

Kimi zaman geçmişin yükü, kimi zaman geleceğin kaygısı… Bir de araya sıkışan o içini kemiren hisler… Sevgi desen, korku desen, özlem, pişmanlık, umut… Kalbin her şeyi taşıyamıyor işte. Taşanı gözlerine düşüyor bazen, bazen satırlara, bazen suskunluğa.

Peki neden duygular sığmaz kalbine?

Belki de hissettiğin her şeyi aynı anda hissetmeye çalıştığın içindir. Belki de bastırdıkça büyüyen duygular yüzünden… Ya da her şeyden çok, konuşamadığın için. Çünkü bazı düşünceler, ancak dile geldikçe hafifler. Kalbin değil, kelimelerin taşıması gerekir onları.

Ama itiraf edelim: Her düşünce söylenmeye uygun değil. Her his, paylaşmaya cesaret edilebilecek kadar yumuşak değil. Kimi içinde kalmalı, kimi zamanla eriyip gitmeli. Ve bazıları… sadece yazıya dönüşüp, orada sonsuzluğa karışmalı.

İçine sığmayan ne varsa, belki de bir kâğıda sığar. Bir kelimeye, bir satıra, bir nefese… Çünkü insan, en çok söyleyemediklerinde ağırlaşır. Ve ne zaman ki yazıya döker kendini, o zaman biraz hafifler.


Aklının Kalbine Zıt Duruşu 

Gecenin Canını Yakışı                   

Hepsinin tek bir anlamı var “Yalnızlık”


Bazı geceler sessizlik daha bir derin olur. Rüzgâr bile içinden geçer insanın. Düşünceler akar durur; kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş ama hep delip geçer. Aklın başka söyler, kalbin başka duyar. Sanki aynı bedende iki ayrı dünya yaşıyordur da birbirine dokunmaz, birbirine küstür.

Aklın mantığıyla direnmeye çalışırsın.

“Geçer” dersin, “böylesi daha iyi” dersin, hatta bazen “hak ettiğim bu” bile dersin. Ama kalbin… Kalbin o kadar kolay kabullenmez. Bir bakışın eksikliğini hisseder, bir sesin yokluğunda burkulur. Ve en çok da suskunlukta çırpınır. Çünkü susmak, yalnızlığın en çığlık hali olur gecelerde.

Çoğu zaman gece canını yakar kavurur

Sadece senin değil. Pencereden baktığında o boş sokaklar, yanmayan lambalar, uykusuz yıldızlar… Hepsi senin yalnızlığına tanıklık eder. O saatlerde her şey daha gerçek gelir, daha çıplak, daha içten. Çünkü gece, insanın en savunmasız hâlidir. Aklın sustuğu, kalbin konuştuğu zaman dilimidir.

Ve işte o zıtlıkta, o karanlıkta, o sessizlikte bir hakikat belirir:

Yalnızlık !

Ne tam bir boşluk, ne de dolu dolu bir varlık… Yalnızlık, bir his değil sadece, bir hâl. Kalabalıklar içinde bile seni bulur. Çünkü bazen yalnızlık, bir yokluk değil, bir fazlalıktır. Fazla düşünce, fazla his, fazla sessizlik…

Belki de en çok bu yüzden yoruluyorsun.

Çünkü aklın hep güçlü kalmaya çalışıyor, kalbin hep bir yerlerde kayboluyor. Ve geceler… Geceler hepsini bir araya getiriyor. Sığınacak tek yer, kendin oluyorsun.

Ama belki de yalnızlık, bazen en dürüst aynadır. Seni sana gösterir, senden kaçan seni yakalar. Ve bu yüzleşmeden sonra başlar iyileşmek.

Ücretsiz Ön Görüşme

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden? BDT, Neden Şimdi?

BDT ile Tükenmişlik Tedavisi: Gücünü Yeniden Kazanmak Mümkün - Bölüm 1

En Güzel Yüzey “Kadın Teni” Daha Güzeli “Kitap”