Kayıtlar

Haziran, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aşkım, Aşkın Başımdan Aşkın…

Aşkım, Aşkın Başımdan Aşkın… Bazen bir bakış, bir kelime ya da bir sessizlik, insanın kalbine yıllar sürecek bir sızı bırakır. Aşk böyle bir şeydir. Ne zaman gelir, ne zaman geçer bilinmez. Ama gelir, dokunur, sarar, savurur… Ve bazen öyle bir gelir ki, aşkı bile aşar. İşte bu yüzden diyorum: “ Aşkım, aşkın başımdan aşkın… ” Seninle ilk karşılaştığım anı düşünüyorum da, sanki zaman bir anlığına durdu. Kalbim acele etti, ruhum ise beklemeyi seçti. O ikisi arasında sıkıştım kaldım. Çünkü sen, tanıdığım hiçbir şeye benzemiyordun. Sıradan bir sevgiye, basit bir hikâyeye sığmazdın. Aşkı bile aşıyordun. Aşk Değil Bu, Daha Fazlası Şairler yüzyıllar boyunca aşkı anlattılar.             Bir çift gözde kaybolmayı, tenin sıcaklığında hayat bulmayı, ayrılıkta yanmayı… Ama seninle olan şey, o tariflerin hiçbirine sığmıyor. Ne bir şiirin dizesine, ne bir romanın cümlesine… Bu aşk değil sadece, bu bir “ var...

Biri Çıkar, Tüm Bildiklerini Unutturur! Ezberlerini Bozar Teslim olursun…

Biri Çıkar, Tüm Bildiklerini Unutturur! Ezberlerini Bozar Teslim olursun… Hayat, çoğu zaman kendi kurallarımızla ilerler. Ne yapmamız gerektiğini, kimlerden uzak durmamız gerektiğini, nelere güvenip nelere mesafe koymamız gerektiğini biliriz. Aklımız başımızdadır, kalbimizin sesini bastırmayı öğrenmişizdir. Her şey kontrol altında gibidir… ta ki biri çıkıp tüm ezberimizi bozuncaya kadar. Biri çıkar. Göz göze geldiğin ilk anda içinden bir şeyler devrilir. Sanki yıllardır tanıyormuşsun gibi, sanki daha önce hissetmediğin bir tanıdıklık çöreklenir içine. “Daha önce böyle hissetmemiştim,” cümlesi dudaklarına kadar gelir ama susturursun. Çünkü aklın hâlâ direnmeye çalışır. Ama o biri, kurallarını tanımaz. Senin duvar diye ördüğün şeylere merdiven kurar. Sen “ ben böyleyim ” derken, o “ olmak zorunda değilsin ” der. Ve sen, kendinden emin bir insan olmana rağmen, onun karşısında bocalamaya başlarsın. Bildiklerin anlamsızlaşır. E...

Örtünün Gizlediği Müstehcenlik

Örtünün Gizlediği Müstehcenlik Toplumun ahlak terazisi çoğu zaman yalnızca görüneni tartar. Görünenin üzerini örttüğümüzde, sanki içeride olan yokmuş gibi davranırız. Oysa bazı şeyler, tam da örtüldüğü için daha çok dikkat çeker. “Ayıp” denen şeyin üzerini örteriz; çünkü yüzleşmek istemeyiz. Ama ne gariptir ki, örtü bazen yalnızca gizlemez — kışkırtır. Özellikle muhafazakâr toplumlarda örtü, yalnızca fiziksel bir nesne değil; aynı zamanda bir ideolojidir. Başörtüsü, perde, yasak, sansür… Hepsi birer örtüdür. Ancak bu örtülerin ardında saklanan şey yalnızca mahremiyet değil; bastırılmış arzular, çifte standartlar, görünmeyen ama hissedilen müstehcenliktir. Örtünün amacı korumaksa, neden kimi zaman teşhirin kendisine dönüşür? Müstehcenlik Nerede Başlar? Bir kadın saçını örttüğünde müstehcenlik biter mi, yoksa başlar mı? Gözlerin üzerine çekilen perdeler, bakışın gücünü kırmaz; bilakis derinleştirir. Yasak olan, gizli olan, ...

Modern Çağda Gerçek Olan Can Çekişiyor

Modern Çağda Gerçek Olan Can Çekişiyor 21. yüzyılda bilgiye erişim hiç olmadığı kadar kolay. Sadece birkaç tıkla dünyanın öbür ucundaki haberlere ulaşabiliyor, farklı görüşleri aynı anda okuyabiliyoruz. Ancak bu erişim bolluğunun içinde ironik bir eksiklik dikkat çekiyor: gerçeğin kendisi. Bilginin Enflasyonu Gerçeğin Çöküşü Artık herkesin bir sesi var. Bloglar, sosyal medya platformları, bağımsız yayınlar ve forumlar her saniye yeni içeriklerle dolup taşıyor. Ancak bu içerik bolluğu içinde neyin doğru, neyin yanıltıcı olduğunu ayırt etmek giderek zorlaşıyor. Bu ortamda gerçek, manipülasyonun gölgesinde silikleşiyor. Bilginin değeri, enflasyona uğramış bir para birimi gibi düşüyor. Herkes bir şey söylüyor ama kimse “gerçekten” ne olduğunu bilmiyor. Artık mesele bir olayın olup olmadığı değil; kimin daha çok dikkat çekici bir şekilde anlattığı. Post-Truth Çağın Yükselişi Oxford Sözlüğü 2016’da yılın kelimesi olarak “post-tr...

Aşk mı dediniz! Aşk kaybın bilincidir…

Aşk mı dediniz! Aşk kaybın bilincidir… Aşk… Üzerine şiirler yazıldı, şarkılar bestelendi, romanlar kaleme alındı. Hepimiz az çok bir tanım yaparız aşk için: tutku deriz, heyecan deriz, bağlanmak deriz. Ama tüm bunların ardında, derinlerde bir yerde yatan o temel duyguyu konuşmak nedense kimsenin işine gelmez: kaybetme bilinci. Evet, aşk dediğiniz şey aslında bir yokluk korkusunun, bir yitirme ihtimalinin etrafında şekillenir. Varlığına duyulan hayranlık kadar, yokluğuna duyulan korku büyütür aşkı. Birini sevdiğinizde, onun sizin için ne kadar değerli olduğunu anlamaya başlarsınız. Ve bu anlama hali, beraberinde bir korku getirir: ya giderse? ya kaybedersem? Aşk bu yüzden sadece bir yakınlık değil, aynı zamanda bir kırılganlık durumudur. Sevdiğiniz kişiyle geçirdiğiniz her an, onun bir gün olmayabileceği ihtimalinin gölgesindedir. Bu da aşkı hem çok güçlü, hem de çok savunmasız yapar. Aşk, bir yanda sonsuzluk düşüyken, öte...