Sevginin En Çok Düştüğü Tuzak "KISKANÇLIK"
Kıskançlık, az ya da çok her insanın özünde bulunduğundan doğal bir durumdur. Hem psikolojik hem de sosyolojik boyutları olan karmaşık bir duygudur.
Bu duygu, psikolojik dinamikler açısından kaybetme korkusu ve güvenlik arzusundan beslenir. Tehdit algısıyla; bir ilişkinin, bir statünün ya da birine duyulan sevginin eksilmesinin getireceği korku ve kaygıyla ortaya çıkar.
Bu duyguyu yok saymak, bastırmak ya da üzerine gidip beslemek doğru değildir. Bunun yerine, anlamaya çalışarak arka planda yatan problemleri görüp, bu vesileyle kendi zihinsel ve duygusal tarafımızı iyileştirmeye çalışabiliriz.
1 - Farkındalık:
Kıskançlık, temel olarak bir şeyi kaybetme korkusudur ve benzer duygularla karıştırılmamalıdır. Örneğin, "haset" – sahibi olunmayan bir şeye başkasının sahip olmasını istememek (bende yoksa onda da olmasın) – aslında omuzlarımızdan bir şeyin alınmasını istemektir. Haset, bu yönüyle kıskançlığın patolojik, yani zehirli halidir.
Kıskanç insan, kendi kısır döngüsü içinde, kıskandığı kişiye neredeyse sonsuz bir özgürlük tanıyarak bu döngüyü perçinler.
2 - Etkili İletişim (Konuşarak Çoğu Şey Çözülebilir):
Kıskançlık, ilişkilerde iletişim sorunlarına yol açar. Duygusal paylaşımda bulunmayan veya konuşmayı tercih etmeyen bireylerin tartışmaları, kavga etmeleri ve kıskançlık krizlerinin hem kendilerini hem de ilişkilerini zehirlemesi muhtemeldir.
Özellikle romantik ilişkilerde sürekli kıskançlık; kontrolcü davranışlara, güven kaybına ve ilişkinin yıpranmasına neden olabilir.
Unutmayın, sağlıklı bir ilişki güven temeli üzerine inşa edilir.
3 - Çocukluk Travmaları:
Kıskançlığın temel dinamiği, "hayatın kara kutusu" olan çocukluk döneminde saklanabilir. Çocuklukta yaşanan terk edilme, yalnız bırakılma, ihmal edilme (anne ile çocuk arasındaki güvenli bağlanmanın bozulması) ve ayrıca kıyaslanma, akran zorbalığı ya da kardeş rekabeti; fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet ya da istismar gibi durumlar, yetişkinlikte yoğun kıskançlık eğilimlerine yol açabilir.
Aşırı Kıskançlık Patolojiktir (Zehirlidir):
Aşırı kıskançlık, zehirli olduğu için öldürücü olabilir. Bunun en iyi örneği, Shakespeare'in ünlü trajedisi "Othello"dur. Othello, patolojik bir kıskançlıkla; kendisini aldattığını düşündüğü çok sevdiği eşi Desdemona'yı boğarak öldürür. Suçlanan bir şekilde kıskanan, öldürdüğünü fark eden, duygularını yaşamamaktan kaynaklanan pişmanlık, tehdit etme ve sosyal çevreden uzaklaştırma gibi davranışların sergilendiği psikotik bir bozukluktur.
Somut bir delil olarak, tehdit olmaksızın sürekli aldatılma korkusunun yaşanması verilebilir. Bu durum son derece tehlikelidir ve mutlaka profesyonel yardım alınmalıdır.
Öte yandan, tıpkı depresyon gibi, kıskançlık da hayatımızı ve ilişkilerimizi gözden geçirmek için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Kıskançlık, bireyin ihtiyaçlarını, korkularını, ilişkideki beklentilerini ve aksayan yönlerini fark etmesine işaret eder.
Düşünerek ve farkındalığımızı artırarak, olumsuz yanları düzeltmek, değiştirmek ve dönüştürmek mümkün hale gelir.
Kadim bir öğreti der ki: "Geçinmeye gönlü olan geçinir, anlamak isteyen orta yolu bulur, telafi etmek isteyen yolunu bulur; önemseyen gösterir." Özetle, "Ben böyleyim, değişmem" diye bir tavır gerçek benliğe karşı gelişi güzel davranış olarak kabul edilemez.
Sorsanız: "Sevdiğim için kıskanıyorum!" ifadesi öne çıkar; çünkü seven güvenir. Öte yandan, "Ben sana değil, karşıya güvenmiyorum" şeklinde üstü kapalı ve kaçamak cevaplar, kıskançlığın maskeli hâlidir.
Empatik Düşünme:
Empatik bakış açısı, kıskançlığın olumsuz etkilerini azaltmada önemli bir rol oynar. Muhatabınıza güvenmek, onu anlamaya çalışmak ve etkili iletişim kurmak; kıskançlık duygusunun yumuşatılmasına katkı sağlayabilir. Bastırmak ve içine kapanmak, mevcut durumu daha da derinleştirir. İnsanlar, konuşarak çoğu problemi çözebilirler.
Yorumlar
Yorum Gönder